Tırın içinde geçen bir ömür… Kimi zaman sınıra yetişmeye çalışırken geçen uykusuz geceler, kimi zaman evden yüzlerce kilometre uzakta yenen tek başına bir akşam yemeği. Birçok kişi sadece taşıma işi yaptığımızı sanıyor ama aslında biz, bir sistemin yükünü omuzlarımızda taşıyoruz. O sistem ise ne yazık ki adil değil. Üzerimize yüklenen sorumluluklar, verilen haklarla hiçbir zaman örtüşmedi.
Türkiye’de tır şoförü olmak, çoğu zaman hor görülmek, trafik cezalarıyla yıldırılmak, saatlerce sınır kapılarında beklemek demek. Avrupa’da dakikayla çalışan bir düzen varken, biz hâlâ kantar sıralarında sabahlayan, evine dönemeyen, çocuğunun sesini telefondan duyan insanlarız. Sosyal haklar mı? İzin günleri mi? Dinlenme süreleri mi? Bunlar bizde ya eksik, ya da hiç yok.
En kötüsü de şu: Sesimizi duyan yok. Bizim hatalarımız konuşulur ama kimse bu mesleği yaparken ödenen bedelleri görmez. Bir freni patlayan aracın sorumlusu sadece şoför olur, ama o araca bakım yaptırmayan şirket, eski lastiklerle yola çıkmaya zorlayan düzen hep arka planda kalır. Tır şoförü, kazandığı ekmeğin bedelini bazen sağlığıyla, bazen hayatıyla öder.


Ve biz hâlâ mücadele ediyoruz. Hakkımız olanı almak için, insanca çalışma şartları için, “şoför” kelimesinin saygıyla anılması için direksiyon başında var gücümüzle direniyoruz. Çünkü biliyoruz ki bu sistem değişecekse, bunu yine biz değiştireceğiz. Sıcak yaz günlerinde asfaltın üzerinde, buz gibi kış gecelerinde park köşelerinde beklerken bile inancımızı yitirmedik.
Bu yazı, bir çağrıdır. Sessiz çoğunluğun, yollarda görünmeyen kahramanlarının sesi olmak için yazıldı. Tüm tır şoförlerine: Yalnız değilsiniz. Bu yolculukta birlikteyiz. Mücadelemiz adalet yerini bulana kadar sürecek.
Bir yanıt yazın